Ana Sayfa Yaşam Alanı Aktüalite Gıcık Bir Yazı

Gıcık Bir Yazı

PAYLAŞ

İçim sıkıldı trafikten, tozdan, sıcaktan…

Suriye’yle savaş çıkacak mı diye gerilmekten, poturlu, çarşaflı görmekten…
Göbeğim çıkıyor, kilo alıyorum, çizimleri yetiştiremiyorum şeklinde endişelenmekten bunaldım.
İstanbul’da köprülerin bakıma alınacağı haberi de tuz biber ekti…

Kendimi bir arkadaşımla Ağva civarında treking yaparken buldum.
İki kadın, sırt çantalarımızı aldık, botlarımızı giydik, başladık yürümeye…manyak mıyız neyiz?
İn yok cin yok… ama sırt çantamızda sucuk eksik değil.
Yemyeşil bir orman, kuş cıvıltıları, küçük dereler, büyük dereler, mağrur kayalar… yürüyoruz, tırmanıyoruz.
Sessizlik çok güzel. Herşey çok güzel, hatta hayat güzel.

Bir şelale bulduk. Kimse bulamamış ta ilk kez biz keşfetmişiz gibi kendimi aldattığım bir gurur duydum.
Kayaların arasından yol bulmuş olan, orta halli bir su akıntısı bu kadar mı güzel olur?
Aktığı yerde bir göl oluşturmuş. Alanın çevresi kayalıklar ve yeşil tepelerle çevrelenmiş, sanki bu nadide yeri saklamak istemiş.

Harika!… İşte burası… Kimse yok, bizi burada kimse rahatsız edemez, bu güzelliklerle aramıza kimse giremez.
Minik böcekler mutlu mutlu dolaşıyor, balıklar tetikte olmayı bilmeden tembel hareketlerle yüzüyor. Burada kurbağa bile bir rehavet içerisinde. Hiçbir şey rahatsız edilmeyi bilmiyor gibi.

İnsanı severim ama bazen insandan steril bir an istiyorum doğrusu… bu da o anlardan biri.

Arkadaşım kamp ateşini yakarken ‘şu gölde bir yüzeyim’ dedim (elbette bikinimle).
O da ne?..
Konuşma sesleri…daha doğrusu insan gürültüsü!
Gürültü giderek büyüyor ve bir anda, bu el değmemiş, insan yüzü görmemiş gibi duran küçük cennet alanını
kaç kişi olduklarını sayamadığım  bir kalabalık dolduruyor.
Buyur burdan yak…
Onca yol gel, hayaller kur, dağ taş tırman, ter dök.
Sonuç…
35 kişilik buluşma! ..
Sayıyı kendileri söylediler. Şaka gibi..
Hepsi ofisyel tipli İstanbul’lu (yani benim gibi).
Bir Alman markasının Türkiye temsilcileri ve yöneticileri, kadınlı erkekli yıllık toplantıya gelmişler.
Hepsi düzgün tipler, (mecburen) biraz sohbet ettik, gittiler.

Tamam, artık burası bize kaldı, yüzebilirim diye düşündüm.
Tam hamlemi yapıyordum ki… bir gürültü daha.

Her türlü insan sesinin bir ‘gürültü’ olduğu bu cennette nedir bu çektiğim? 3 kişilik mağaracı grubu, tepemizdeki mağarayı ‘ziyarete’ gelmişler.

Mağaraya büyük bir ciddiyetle tırmandılar. O kadar ciddilerki çevrelerindeki ne taşa, ne böceğe, ne yeşile bakmıyorlar. Matematik problemi çözüyor gibiler, gülümsemiyorlar. Bir süre sonra mağaradan aynı ciddiyetle çıktılar.

Kutlama, küçük bir sevinç, bir mutluluk belirtisi yok. Zevk almaktan çok zorunlu bir iş yapmış gibiydiler.
Dönüp şelaleye bile bakmadan gittiler. İstanbul’luydular… benim gibi.

Epeyce hareketli bir gün geçiriyorduk. Sucukların kokusu kaçan keyfimi yerine getirdi. Henüz yüzemeden yemek vakti gelmiş anlaşılan..

Sucuklar biterken önümde duran dünya güzeli bir peygamber böceği ansızın uçuverdi.

Ne oldu dersiniz?

10 – 12 kişilik ‘bonzai yetiştirenler’ grubu geldi! Artık yol geçen hanına dönen bu yerde kalabalıktan yorulmuştum. İstanbul’da bu kadar çok kişiyle aynı anda görüşmediğim düşünülürse hak verirsiniz.

Sonuçta göle girdim, bir şelale duşu aldım, dileğim bu güzel yerlerin insanlardan korunması oldu.
Bir süre çöp topladık, durumun vehametini o zaman anladım. Bakir sandığım yer nerdeyse talan edilmişti.
Tadım kaçtı ve bu kısa gezi benim tatil duygumu tetikledi. En kısa zamanda haftalık bir tatil yapmaya karar verdim. Bu demektirki, siz şehirde ter dökerken bu hunhar ve gıcık yazılardan biraz daha okuyabileceksiniz.

Siz yukarıdaki şikayetlerime aldırmayın ve  bu cenneti bol ülkenin güzelliklerine bir hafta sonu bile olsa ulaşın.

Bu ülkede olmanın ender tatlarından birini çıkarın.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here